bir hayatım vardı.
evet.
az satranç.
çok saçmalık.
bu beni beğenmemiş olmalıyım ki.
ikinci bir hayat kurdum kendime.
satrancın çok yer kapladığı.
ikinci bir hayat.
kurdum.
eli taş tutan.
gözleri siyah ve beyaz.
karelere bakan.
yeni bir hayat.
çıktı ortaya.
yeni bir ben.
bu beni çok sevdim.
tahtaya taşları dizen ellerimi beğendim. sakince kazanıp, kaybediyordum.
sonrası deniz renkli beremin söküğü gibi geldi ellerime.
hayatım çözülüp gelmişti yeniden.
hani güneşi hiç beklemeyiz ya.
yine de gelir ama o.
ya da biz ona gideriz.
uçarak.
işte öyle bir buluşmak idi.
buluşmuştum kendimle.
artık saçmalıklara ayıracak vaktim yoktu. yapacak çok şey vardı.
nereden başlamalıydı?
aşık olmuştum bu halime.
seni her şeyden çok seviyorum satranç.
-
-
bir tahta üzerinde, karelerin siyah ve beyaz uyumuyla başlar her şey. sanki evrenin kendisi, iki zıtlığın sonsuz dansına davet eder bizi. her hamle, bir karar; her karar, bir hayat. satranç, yalnızca taşların değil, ruhların da oyunudur. insanın kendi içindeki savaşı, tahtaya yansır. beyaz, masumiyetin ve başlangıcın rengidir; siyah ise bilgeliğin ve derinliğin. her oyuncu, bu iki rengin arasında kendi yolunu çizer.
piyonlar, sessiz kahramanlardır. ön safta yürürler, belki de en mütevazı olanlar, ama onlar olmadan zafer düşünülemez. kale, sağlam ve güvenilir, ufukları korur. at, zarif bir dansçı gibi zikzaklar çizer, beklenmedik hamlelerle şaşırtır. fil, çaprazlara hükmeder, uzakları görür. vezir, tahtanın hakimi, özgürlüğün ve gücün simgesi. ve şah, her şeyin merkezinde, korunması gereken bir hazine. onun düşüşü, her şeyin sonudur.
satranç, sabrın ve öngörünün okuludur. acele etmek, zaferi uzaklaştırır. her hamle, bir düşünce fırtınasının sonucudur. tahtaya bakan gözler, sadece taşları değil, geleceği de görür. bir adım sonrasını, beş adım sonrasını, hatta oyunun sonunu hayal eder. satranç, zamanın ötesine geçmeyi öğretir. anı yaşamak değil, anı aşmak gerekir.
ve işte o an gelir... rakibin şahı, kaçacak yer bulamaz. mat. bir anlık sessizlik çöker tahtaya. zafer, emekle kazanılmıştır. ama asıl zafer, kendi sınırlarını aşmaktır. satranç, insana kendini öğretir. hatalar, zaferler, kayıplar ve kazançlar... hepsi, bir ömür boyu sürecek bir öğrenmenin parçasıdır.
satranç, bir oyundan fazlasıdır. o, hayatın ta kendisidir. her hamle, bir seçim; her seçim, bir sonuç. tahtada kazanılan zaferler, hayatta da kazanılır. kaybedilen oyunlar, derslerle doludur. satranç, insana sabrı, stratejiyi, mücadeleyi ve en önemlisi, kendini bilmeyi öğretir.
satranç, bir oyun değil, bir bilim sanatıdır. -
(see: alphazero) ve (see: stockfish) gibi yapay modeller sonucu insanların gözünde sahip olduğu o gizemli intibasını yavaş yavaş yitirmekte olan, kökeni pers imparatorluğuna kadar uzanan (see: çaturanga), 32'si siyah 32'si beyaz olmak üzere 64 kare ve 32 taştan oluşan, masabaşı strateji oyunu.
-
profesyonel olarak oynamanın manasını çözemediğim oyun. tamamen ezbere dayalı. orta seviyeye kadar planlama ve 10 hamle sonrasını düşünme vesaire açısından zevkli olabilir ama ileri seviyede tekdüzeleştiği kanısındayım. hele artık bütün gm'leri döven yapay zeka motorları varken iyice mantıksız.